Size bir şey itiraf ederek başlayayım mı? Ama gülmek yok!
11.06.2019Size bir şey itiraf ederek başlayayım mı? Ama gülmek yok. Çünkü ben, aklıma geldikçe hep utanırım. Evet hazırsanız başlıyorum.
4-5 yaşlarındayken bir gün içimde büyük bir heyecanla anneannemlere gidiyorduk. Böyle kocaman bir ceviz ağacının olduğu büyükçe müstakil bir evleri, dedemin kuyudan su çekerek yetiştirdiği yeşillikleri ve ağaçları vardı. Uzaktan uzaktan onu izlerdim. Ama aslında beni oraya giderken heyecanlandıran şey bunlar değildi. Ben iki tane kümesin hemen yanındaki ve dedemin gözü gibi baktığı, bir takım ilgi çekici ekipmanının olduğu eski kulübesiyle ilgileniyordum. İçerideki antika eşyalar, tahta sandıklar, ortadaki eskimiş ama hala kaya gibi sağlam masanın üzerinde duran envai çeşit çekiç, testere, tornavidalar… Bunların yanında her zaman dedemin içeride hazine sakladığına inandım…
Bahçe kapısının açıldığında değdiği zilin çalmasıyla, anneannemin evin kapısında belirmesi bir oldu… Onun yanında biraz oyalandıktan sonra, kimseye çaktırmadan evin arkasındaki kulübeye doğru yöneldim. O an dedemi gördüm. Allahım gerçekmiş… Dedem elinde kürek hemen kulübenin yanında bir yeri kazıyordu. Sessizce yaklaştım ve kazdığı yerde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Üstü bezle kaplı eski bir testinin çok azı toprak içinde kalmıştı. Testinin içinde ne kadar altın veya mücevher vardı acaba… Dedem testiyi aldı ve cebinden çıkardığı çakısıyla bezi tutan ipi kesti… Her geçen saniye heyecanım biraz daha artıyordu. Bezin üzerinde kalan son toprak parçalarınıda silkeleyerek kaldırdı veeee testinin içindeki şey bir anda beliriverdi… Peynir… İtiraf etmeliyim ki birkaç yıl kadar peynirin toprak altında yetişen bir şey olduğunu düşünmüştüm.
Geçen gün okudum 5500 yıllık peynir bulmuşlar… Hem de yerin altında, hem de küpte. Şimdi düşünüyorum da evet o gün o bahçede toprağın altından bir hazine çıkmış. Tabii ben bunu yıllar sonra anladım. O peynir hafızamda öyle bir yer edindi ki şu an bile kokusunu, tadını hissedebiliyorum...
Saat öğleden sonra dört, beş… Güneş yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştı. Annelerimizden alınan izinler sonrası yavaş yavaş bütün yaz tatili boyunca gerçekleşen misket savaşlarının yapılacağı boş tarlaya doğru ilerliyorduk… Dün oynanan son oyundan sonra kazananlarda haklı bir gurur, kaybedenlerde ise yoğun bir hırs vardı ve ortam çok gergindi…
Ta ki içimizden birisi herkesin bütün ciddiyetini dağıtacak o cümleyi kurana dek, ''Annnnneeeee. Ben acıktıııımmm.''
Çocukluğunun bir dönemi doğuda geçmiş ve farklı farklı coğrafyaları görme şansına sahip biri olarak şunu çok net söyleyebilirim ki, istisnasız hemen her yerde ''salçalı ekmek'' diye bir katık vardır. Yeni nesil hamburgerden başka birşey bilmese de, bizim zamanımız da, annelerimizin 3-5 komşu bir araya gelerek saatlerce kaynattıkları ev salçalarını ve bunları üzerine sürerek verdikleri ya kuyu tandırlarında ya da saçlarda pişen ekmelerimiz vardı. Eskiden komşumuz Ayşe teyzenin etli kuru dolması vardı, yada annemin gün arkadaşı Hacer ablanın elmalı turtası… Mutfak tezgahının üzerinde Ayşe teyzenin tenceresini gördüğümdeki mutluluğum tarif edilemezdi. Hele annemin gün sırası Hacer teyzedeyse, okuldan koşa koşa oraya giderdim. Şimdi çocuklar neler yiyor, böyle anıları var mı acaba? Restorana gelen ailelere bakıyorum küçük çocukların önüne bir telefon veya tablet koyup yemek yediriyorlar. Peki ya anılar? Bizler, peşlerinde tabakla koşturulan çocuklar, o yemeklerin hepsinin geçmişimizde yerleri var. Yaptığımız yemeklerde de bu anılarımız var…
Sanırım bir çok şef tavsiyesidir,''Arkadaşlar gezin ve araştırın…'' Ben bunu çok açıklayıcı bulduğumu söyleyemem. Ben sizediyorum ki; ''Arkadaşlar gezin…'' bulduğunuz bütün parayı, farklı coğrafyaları, farklı kültürleri tanımak için harcayın… Sokakta yürürken çocukların ellerinde ne yediklerine, küçük esnaf lokantalarında hangi yemeklerin piştiğine bakın, mümkünse şehirlerin köylerine, yaylalarına, otlaklık alanlarına gidin, burada bulduğunuz küçük köy evlerine misafir olmaya çalışın. Emin olun ''Tanrı misafiri'' olarak bir çoğunda el üstünde tutulursunuz. Nerede ne yetişir hangi mevsimde hangi sebze, meyve, balık olur bunları öğrenin. Aslında tek yapmanız gereken son zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle yok olma noktasına gelen, bütün algılarınızı açmak ve çevrenizi izlemeye başlamak… Çünkü yemek sadece tadını, kokusunu alabildiğiniz bir şey değildir. Yemek yaşanmışlıklardır.
''Yemek anılarınızın içerisindeki küçük hazineler, dedenizin küpten çıkardığı peynir, annenizin elinize verdiği salçalı ekmektir…''
Bu gönderiye henüz yorum yapılmamış.
İyi bir şef olmanın ilk adımı, işinde usta şeflerden alınan gastronomi eğitimleri ve öğretilen tekniklerdir.
Hayal kurmaktan korkmayın. Çünkü hayal gücü insanın en önemli silahıdır!